23 Ekim 2008 Perşembe

Gitti Human-Computer-Interaction geldi Muscle-Computer-Interaction


Mouse tam 30 yıldır kullanılıyormuş, biliyor muydunuz? Artık emekli olma zamanı gelmiş sayılır. Dokunmatik ekranlar ve hatta cep telefonları çıktıktan sonra, biraz ilkel bir yöntem olduğunu düşünmeye başladım, elimizde bir alet ile ekranda bir yerlere tıklıyoruz. Neden bunu parmaklarımızla yapamıyoruz? Bankaların sokaklarındaki atm ekranlarında bile parmaklarımı kullanabiliyoruz artık. Evimizdeki bilgisayarımızda neden olmasın… Böyle düşünen bir tek ben değilmişim. Yakın zamanda Nintendo’ nun Wii-Fit adlı ürününü alan bir arkadaşımda, ekran karşısında hangi hareketlerimizi algılayabiliyor diye tam gün mesai harcadıkJ Efendim, Wii Fit benim duruşumu çok dengeli bulmadı, sağ ayağıma daha fazla ağırlık veriyormuşumJ Tüm el, kol, vücut hareketlerinizi algılayabiliyor, tv nin üzerine yerleştirilen bir algılayıcı ile. Bir tek yüzümden ruh halimi anlamadığı kaldı! Onu da anlasa psikolojik danışmanlık işine girebilecek zatenJ.” Point and click” kavramı tarihe karışacak gibi gözüküyor, birçok İnsan- Bilgisayar- İnteraksiyonu (HCI) uzmanı da buna inanıyor.
Biz, bir kullanıcı arayüzünün kullanımkolaylığını değerlendirirken, butonların birbirine olan ideal uzaklığını bir formülle hesaplayabiliyoruz, çünkü insanın Mouse kullanarak bu iki buton arasında gidip gelebileceği belli bir süre var. Eğer sırası ile basılacak iki buton birbirinden çok uzak ise ve ikisi arasında Mouse u alıp sürüklemek kullanıcının zihnindeki işlem hızını yavaşlatıyorsa burada bir sorun var demektir. Bir diğer test edilen konu da pointer, yani Mouse un ekranda gördüğünüz yansıması. Bu aslında parmağımızın ucu, sanırım yeni interaksiyon çağında pointer lar da tarihe karışacak.

Almanya’da Medya-Komünikasyon Enformatiği üzerine yükseklisansımı yaparken bizim deneysel olarak denediğimiz kavramların bugün büyük firmalar tarafından labaratuarlarında birbir gerçekleştirildiğini görüyorum. Örneğin Microsoft’ un geliştirdiği Muscle-Computer Interaktion projesi. Kolunuzun alt kısmına taktığınız bir bant kas hareketlerinizden parmaklarınızın ne yaptığını anlayabiliyor. Şu anda düz ekranlar için çalışan sistemin, 3 boyutlu ortamlarda da çalışması amaçlanıyor. Sanırım Tom Cruise un Minitory Report filminde Precrime polis departmanında çıkan o sanal ekranlara biz de tıklayabileceğiz belki de, evde basit bir online banka işlemi yaparken. Tom Cruise’ un objeleri havada sürükleyip bıraktığı tutup öne çektiği ya da arkaya ittiği bu ekranı hepimiz hayranlıkla izlemiştik itiraf edelim. NYU’s Courant Institute’ dan Jeff Han, kendini aşmış ve sadece dokunma ve mimikleri değil basıncıda hissedebilen bir arayüz yaratmış. Şimdi deneysel aşamada olan tüm bu teknolojiler eminim çok kısa bir zaman içinde hayatımıza girecek, iş yerlerinde, evde, hastanelerde, bankalarda, tren istasyonlarında ilk başta hayranlıkla ama kısa bir sure sonra her yeni teknolojide olduğu gibi sanki 50 yıldır kullanıyormuşuz gibi sakin bir yüz ifadesi ile kullanım bulacaklar.

Tüm bu gelişmeler insane-bilgisayar interaksiyonunun bir alt kırılımı olan kullanılabilirlilik( Usability) açısından da yeni görevleri beraberinde getiriyor. Daha anlatacak çok şey var ama bir blog yazısı haddini bilmeli ve çok da uzamamalı diye düşünüyorum.

2 Mayıs 2008 Cuma

Usability ve Derishow



















Kullanıcı deneyiminin pozitif olması sayfanın kullanılabilirliliğini etkiler mi? Kesinlikle evet! Kullanıcı sayfada ne kadar rahat eder, ne kadar rahat gezinirse, istediğiniz bilgileri/duyguyu ona o kadar rahat verebilirsiniz.

Derishow' un web sayfası bu anlamda benim için kötü bir deneyim oldu. Sayfaya girdim, bir de baktım mouse-pointer yerine, needeyse sayfanın dörtte biriboyutunda kesik bir kol. Bunu pointer olarak kullanıp istediğinizi seçiyorsunuz ve seçtiğinizde ne olduğunu anlamadığınız bir dalgalanma oluyorişaretlediğiniz noktada. Oysa su efekti verilmemişti sayfaya, tam terine cam efekti verilmişti s, bunu da "buğulanmayı kaldırın" seçeneğinden anlamıştım,benim bildiğim: cam buğulanır zaten su değil, camda da su dalgaları oluşmaz ki dokununca, hay allah, kafam karıştı şimdi. Hem bir bayan giyimi sayfasında neden erkek eli kullanılmış, daha estetik-narin bir bayan eli kullanılsa bu kadar itici olmazdı eminim. Kimin eli ise alınmasın ama işaret parmağı birazyamuk. Çok mu huysuzum/huyluyum diye çevremdeki arkadaşlarıma da sordum, yorumlar aynı. Hele bir de kolu sayfanın üst tarafına kaydırırsanız, o zaman kesik bir kol olduğunu anlayıp iyice irkiliyor insan, kesik bir kolu kullanarak bir şeyleri işaretlemek/seçmek istemiyorsunuz.Sayfada nereye tıklarsanız tıklayın oluşan dalga, size bir şey olacakmış, bir yere daha girecekmişsiniz ya da daha detay bilgi gelecekmiş duygusu veriyorsa da aldanmayın, hiç bir şey olduğu yok. Sol tarafta aşağıya doğru kayan ve tasarımları gösteren ekrının mouse ile değil oklar ile kontrol edilmesini istiyorum, diyelim ki ben kesik kola hakim olamıyorum, ama yok öyle bir seçeneğiniz, bu kol ile yaşamaya alışmanız lazım:(

3 ana ürün grubu var. Logonun üzerine gittiğinizde transparan bir kare görünüyor ve yok oluyor. Bu karenin amacı ne, tasarım anlamında da bir şey katmamış siteye. Hangi linki/logoyu seçerseniz o sola kayıyor ve logonun rengi değişiyor, parlıyor.Oysa yerliyerinde kalsa da sadece rengi değişse, kullanıcı sayfada neyin nerede olduğuna dair genel bir fikir sahibi olabilmesi açısından daha iyiolmaz mıydı?Gece tasarımlarının olduğu ürün grubuna girdiğinizde ve ürünlerin üzerine tıkladığınızda flaş patlama efekti ile gelen tasarımınbüyük resmi de çok rahatsız edici. Hem kimin hoşuna gider ki gözüne flaş patlaması???
Powerpoint in efektleri vardır ya, yazıları satır satır gösteren ve yok eden, öyle bir efekt kullanılmış ilk girdiğinizde ve anasayfadan alt linke geçişte çıkacak şekilde ve ortalama okuma zamanı hesaplanarak ekranda bir süre kalması sağlanmış sanıyorum. Ama ben hızlı okuyorsam ve sayfaya bu 10. gelişimse yazının kaybolmasını ve sayfanın yüklenmesini beklemek istemiyorum demektir. Powerpointte tab tuşu ile bu efektihızlandırabiliyorsunuz, burada elniz mahkum bekleyeceksiniz...Bari bir "skip" seçeneğim olsaydı.

Ben Derishow un tasarımlarını çok özgün ve hoş buluyorum. Sanıyorum aynı özgğnlüğünü webdeki varoluş şekli ile devam ettirmeye çalışmışlar ama kullanıcı açısından kullanımı çok zor bir sayfa çıkmış ortaya. Özgün tasarım ve usability nin bir arada sağlanabileceğine inanıyorum.Web sayfası firmanın önemli pazarlama araçlarından biri ve kötü bir tasarım müşterinin bir marka hakkındaki olumlu fikrini anında sarsabilir,yerle bir edebilir. Çok dikkatli olmak, kullanıcı için sayfayı ne kadar kullanılabilir tasarlandığını gösterip, " size önem veriyoruz" mesajnı vermekgerekir.Usability, pazarlama için de önemli bir silah aslında...İyi kullanmak lazım.

28 Nisan 2008 Pazartesi

Eyetracking & Mousetracking




Usabilty uzmanı Jakob Nielsen ve ekibinin kullandığı bir Eyetrackingtool u var. Sistem, gözbebeğinizin ekranda nereye baktığını izliyor, böylece kullanıcı kullanıcı-arayüzünde hangi noktalara odaklanıyor görebiliyorsunuz. Ekranda daha doğru bir yerleşim yapmanızı sağlıyor bu teknik. Datanın sunulmasında ise Information Visualisation tekniklerinden biri kullanılıyor, metaferi Isıharitaları (Heatmap). Web de gezinirken güzel ve 30 gün deneme yapabileceğiniz bir program buldum: Clickdensity. Programın kodunu alıp web sayfanızın html kodunun içine gömüp, kullanıcılarınızın mouse u en çok nerede beklettiğini, nereyi kliklediğini görebiliyorsunuz, ve yine ısıharitaları ile. Jaoıb Nielsen ın kullandığı teknikten farklı olsa da , usability analizi yapmak için bir labaratuara, göz bebeğibi izleyecek özel ekipmana ihtiyaç duymuyorsunuz, tam tersine kullanıcının web sayfanız içindeki hareketlerini doğal ortamında analiz etmiş oluyorsunuz ve kolay bir şekilde istatistiksel veriye ulaşmış ve bilginin görselleştirilmesi ile de çabuk fikir sahibi olmuş oluyorsunuz. Linki: http://clickdensity.com/

Bir başka yazılım da Clicktale, ismi çok anlamlı. Kullanıcıların sayfa içindeki hareketlerinin istatistiğini çıkarmakla kalmıyor, mouse hareketlerini video ya da kaydediyor. Daha farklı bir ısı haritası mantığı kullanıyor, bir kaç tip paketi var, ücetsiz olanını deneyebilirsiniz, yüklemenize gerek yok, çünkü kendi hostu üzerinde çalışıyor, linki: http://www.clicktale.com/index.html

Tabii burda etik olarak tartışılması gereken önemli bir konu var, biz usability testlerini yürütürken , kullanıcıyı tüm işlemden ve testin amacından haberdar etmek için yazılı bir kağıt verir ve kendisinin izni ile yapıldığını imzalayıp onaylamasını rica ediyoruz. Bu yöntemlerde ise web sayfasının ziyaretçisi mouse hareketlerinin izlendiğinden bihaber oluyor, tabii bilgiler anonim ve kişilik bilgileri tutulmuyor olsa da, eminim kullanıcılar izlendiklerini bilseler rahat hareket edemezler.

26 Nisan 2008 Cumartesi

Yaşlılar için Usability


Times gazetesi bir haberinde 50 yaş üzerindeki kişilerin internet ekonomisinde "önemli bir itici güç" olduklarını yazmış ve. 50 yaş üzerindeki 15 bin internet kullanıcısı üzerinde yapılan araştırmayı örnek vermiş, araştırmaya katılanların üçte biri üçte biri uçak biletlerini ve kitaplarını internetten, Üçte ikisi ise, elektrikli aletlerini internet üzerinden aldıklarını söylemişler. Tabii bu bizim ülkemizde 50 yaş üstü için geçerli değil. Aklıma yaşlılar ve bilgisayar diyince Mehmet Doğan ın kitabı Kim Korkar Teknoloji’ den in kapak resmi geliyor.

Devlet İstatistik Enstitüsü'nün (DİE) araştırmasında katılımcıların, yüzde 77'sinin bilgisayar, yüzde 82.4'ünün ise interneti hiç kullanmadığı ortaya çıktı. Hanelerin yüzde 8.66'sı internete erişim imkanına sahipmiş, bir önceki yıl yüzde 7civarıymış, yani her yıl ortalama %1,5 arttığını düşünsek ortalama 27 yıl sonra hanelerimizin 50 % si internet kullanacak diyebilir miyiz…

Bizim neslin yaygın ve etkin şekilde internet kullandığına inanıyorum ve biz de yaşanıyoruz-maalesef. Yani ilerde internette sörf yapan yaşlıların sayısı sayemizde artacak. Bu arada kullanıcı arayüzlerinin kullanılabilirlilik kriterlerinin yaşlıları da düşünerek geliştirilmesi gerekmez mi? Sonuçta yaşlandıkça vücudumuzda, algılayışımızda ve yaklaşımlarımızda bir çok değişiklik meydana geliyor. Internet yaşlıların hayatına büyük kolaylıklar katabilir. Ben annemin banka işlemlerini uzun kuyruklar beklemeden yapabiliyor olmasını isterdim. “İnterneti onlar için nasıl daha kullanılabilir ve anlaşılabilir hale getirmeliyiz”i cevaplayabilmek için önce yaşadıkları ve yaşayabilecekleri zorlukları anlamak gerek.

Memento diye bir film izlemiştim. Adamın yaşadığı bir travma sonucunda kısa zamanlı belleği hasar görüyor. Eskiyi hatırlıyor, ama yeni tanıştığı insanları, son olanları aklında tutamadığı için devamlı notlar alıyor.Yaşlandıkça da hafıza zayıflar derler, ama araştırmalar bunun hafızanın her türü için geçerli olmadığını gösteriyor. Yaşlandıkça zayıflayan hafıza daha çok fluid memory denilen, kültür ve eğitim ile öğrenilmemiş olan, sorun çözme yöntemlerini karşımıza çıkan sorunlara uygulayabilmemizi sağlayan hafıza türü. Örneğin web sayfasında hangi tuşa basıp nereye gidebileceğini tahmin etmek bu tür bir hafıza ile ilgili. Yaşlılar navigasyon ve takip konusunda gençlere oranla daha fazla zorluk yaşıyorlar, bu yüzden linklerin derinliğini dikkatli ve makul bir sayıda tasarlamak, hiyerarşinin çok da derin olmaması gerekiyor. Bir indeks veya sitemap kullanmakta, navigasyon elementlerini çok bariz şekilde ekrana yerleştirmekte fayda var.
Konsept olarak interneti, web sayfası yapısını kafalarında canlandıramadıkları için, kullanılan yeni teknoloji terimleri onlara çok yabancı geldiği, bir aksiyonun ne tür sonuçları olacağını bilmedikleri için internet konusunda biraz ürkek olabiliyorlar.

Yaşlandıkça ince manuel işlerdeki beceri de azalabileceği için, mouse kullanımı zor olabiliyor. Örneğin sakla ve sil tuşlarının çok dipdibe olduğu bir ekranda kullanıcının ,elinin biraz titremesiyle, sakla yerine sil e basması işten bile değil. Butonların çevresindeki “ dead space” denilen boş ve hiçbir bilgi olmayan bölgenin linkleri birbirlerinden rahatça ayırt edilebileceği şekilde geniş tutulmasında fayda var.

İleri yaşlardaki bazı kullanıcılar internetle ilgili kafalarında video ya benzeyen bir kavramsal model oluşturdukları için, internetin, videonun düğmesine basınca devamının gelmesi gibi çalıştığını düşünüyorlarmış. Scrollbar ile aşağıya doğru gidilebileceği ve orada daha fazla bilgi olabileceği, istenen bilgi için diğer sayfaları da gezmek gerekebileceği fikri bazıları için çok yabancı….

Dijital kameramdaki resimleri bilgisayarıma yükleyip, bilgisayarın ekranından anneme gösterdiğimde, hep internete yüklediğimi düşünüyor, ben ise ona internete değil sadece bilgisayarıma yüklediğimi anlatmaya çalışıyorum, neden ikisini karıştırdığını anlamıyordum, oysa annem internetin nasıl bir kavram olduğunu gözünde canlandıramıyormuş…

İki türlü öğrenme şekli var: araştırarak(discovery) öğrenme ve dinleyerek öğrenme (reception). Yaşlandıkça değişen karakter özellikleri ve yaklaşımlar, yaşlıların bir işi doğru yapma isteklerini arttırırmış ve bu yüzden hata yapmaktan, yeni metodlar denemekten, genç insanlara göre daha fazla çekinirlermiş.Yani internette gezinmek, sayfalar arasında dolanmak, linkleri denemek, bizim için olduğu kadar kolay olmayabilir anne ve babalarımız için.

Kullanıcı sayfayı tam okumaz scan eder diyoruz, ama yaşlılar okuyarak ilerlemeyi tercih ediyorlar, o yüzden açıklamaları ve yazıları gereksiz yere uzun tutmamakta fayda var.

50 yaşında birinin ışığı algılaması 20 yaşında birine göre 50 % daha azdır, ve bu oran 60 yaşında 66% ya çıkıyor. Biliyorum rakamlar iç karartıcı ama elden ne gelir, bu doğal bir süreç…Renlerin kontrastı işte bu yüzden çok önemli. Renkli arka plan üzerine renkli yazılar onları çok yoruyor, en rahat edilen açık renkler üzerine koyu renkli yazının kullanıldığı ekranlar. Yazı fontu için tavsiye edilen 14 ya da daha büyük fontlar. Çocuklar sans sherif fontlarını daha rahat okuyabilirken, yaşlılar sherif fontlarında daha rahat okuyabiliyorlar.
Göz lensi yaş ileredikçe inceldiği için özellikle mavi- yeşil ve kırmızı renklere sorunlar yaşıyorlar. Göz zayıfladığı için görme alanı da daralıyor, önemli linklerin ve bilgilerin ekranın merkezi çevresine konulması tavsiye ediliyor.

İleri yaşlı kullanıcıların dikkat süreleri gençlere göre daha kısa ve hassas olduğu için, bannerlar, pop–up lar, gereksiz sesler, ve fazla animasyon ilgilerini kolayca dağıtabiliyor.

Web sayfalarını ve kullanıcı arayüzlerini tasarlarken bizim de bir gün yaşlanacağımızı ve bu sorunları yaşayabileceğimizi unutmamak lazım. Bunun yanında, bankacılık işlemlerini online yapabilecek, online alışveriş yapabilecek büyük bir kitle oluşuyor, yeterki interaksİyon şeklini onların algılayışlarını ve fiziksel sınırlamalarını göz önünde bulundurarak yapılmalı. Usability nin kardeşi olan Accesibility bir tek engellileri değil ileri yaştaki bilgisayar/internet kullanıcılarını da göz önünde bulundurmalıdır. Yoksa bir de bakmışız, giderek yaşlı oranı artan dünya nüfusunda internet kullanıcı oranı gittikçe azalmış...

20 Nisan 2008 Pazar

Usability ve Renkler


Little miss sunshine filmini izlediniz mi? Küçük, kocaman gözlüklü bir kız çocuğu amerika da çocuklar için düzenenen bir güzellik yarışmasına katılacak diye bütün aile yollara düşer. Ailenin her bireyi oldukça ilginç karakter özelliklerine sahipler. Ailenin asosyal, hiç konuşmayan ve ailedeki kimseyi sevmediğini söyleyen Dwayne adlı büyük çocuğunu hayata bağlayan tek şey bir gün pilot olacağı hayalidir. Ve Dwayne tesadüfi bir şekilde renk körü olduğunu öğrenir, hayatı kararır çünkü renk körü olan birinin pilot olması mümkün değildir. Erkeklerin 8% inin renk körü olduğunu biliyor muydunuz, kadınlarda bu oran çok daha düşük, %0.5 e yakın. İnternet kullanıcılılarının 4% ünün görme ile ilgili çeşitli problemleri var. Renk körü biri için kırmızı, yeşil, kahverengi ve mor, eğer renk kontrastları aynı ise, aynı renkmiş gibi gözükecektir. Websayfanızı renk körü birinin gözü ile görmek isterseniz: http://colorfilter.wickline.org/ adresine girip url yi yazıyorsunuz. Ben blog safyam için yaptım, nasıl göründüğünü resimde görebiliriz .Bir başka link de http://www.vischeck.com/vischeck/, burada 3 tip renk körü tipine göre tek tek sayfanızı ya da bir resmi test edebilirsiniz.
Dikkat çekmesi için farklı renkler kullanırken, zemin ve yazı renklerini seçerken dikkatli olmak şart.
Bir web sayfasında renklere önemli görevler yüklüyorsanız, önemli linkleri renklerle belirginleştirmek için renkleri kullanıyorsanız, en basiti yazdığınız yazının okunabilmesini istiyorsanız renk seçimlerini doğru yapmanız gerekiyor. Sayfalarda linklerin mavi verilmesinin çok haklı sebepleri var.

Her internet kullanıcısının son model bilgisayarlarla internete girdiğini düşünmek hata olur, web sayfanızdaki renklerin çok yeni olmayan bir bilgisayar taraından nasıl göründüğünü görmek için ekranınızı 256 renk ayarına getirin. Hatta PDA lar da 256 rengi kullanıyorlar.
Seçtiğiniz renklerin kontrastını kontrol etmek isterseniz: http://juicystudio.com/services/colourcontrast.php

16 Nisan 2008 Çarşamba

Usability Kime Yarar?

"Benim usability'le falan alakam olmaz" diyenlerdenseniz aşağıdakilere kulak verin (pardon göz gezdirin).

Bir Usability Hikayesi
Genel müdürünüze sunulacak bir sunum hazırladınız. Üzerinde epey titiz davranıp bir slayttan diğerine geçiş için her slaytta çiçeği böceği tuş gibi kullanıp sunumda başka noktalara ilginin aktığı yönde ilerlemeyi düşündünüz.
Güzel, taa ki sunum için Genel Müdür'ün sekreterini arayana kadar. Genel Müdür'ün siz sunmadan önce sunuma göz atmak isteyeceği neden daha önce aklınıza gelmedi?
Sunumu siz yapacak olsanız nereye tıklayacağınızı bilecektiniz, ama genel müdüre e-mail atınca işler karışacak, adam karman-çorman slaytlar arasında hiçbir şey anlamadığı için sunuma 1-0 mağlup başlayacaksınız. Önünüzde sunumu yollamak için en çok bir saat var.
...
Çözüm basit: tıklanacak öğeler ekrana geldiğinde, diğer herşey hareketini durdursun, sadece o hareketli kalsın.
....
Yok olmadı :( Bu sefer de ekranda uçup duran böceği tıklamak sıkıntı oldu.
O zaman herşey önceki gibi kalsın, tıklanacak öğenin etrafında bir parlama (glow) efekti uygulayıverin.
...
Flash'la hazırlamadık ki bu sunumu!? PowerPoint'in gariban efektlerine talim :(
O zaman çiçek böcek ekrana geldiğinde aniden onu kaybedip tam onun olduğu yere onun etrafında çizgili ya da renkleri değiştirilmiş halini yerleştirin.

Şimdi oldu işte. İlk usability kuralını uygulamanız yarım saat bile sürmedi (tabii sunum kısa birşeyse). Kalan yarım saat içinde boştaki birkaç arkadaşınızı tutup ekran karşısında sizin gözetiminizde ama siz hiç karışmadan sunumu izlemelerini isteyebilirsiniz.

Usability'i birçok kişi (özellikle yazılımla ilgilenenler) boşa zaman kaybettiren, olsa güzel ama işi uzatan bir çaba olarak görürler. Yazılımcılar arasında erkek nüfusun fazla olmasınan kaynaklı olsa gerek, bu yüzden genellikle kozmetik olarak nitelendirilir. Oysa usability genellikle yazılımcıların paçasını kurtarır.

Nasıl mı?
Çalıştığı bankanın ATM'lerinin (Bankamatik) arayüzünü hazırlayan bir arkadaşım güzel bir örnek:
Olay tamamen dip bir konudan kaynaklanıyor. Bankamatik ekranından SSK ödemesi yapmak isteyenler için ödeme miktarıyla sistemde kayıtlı borcun karşılaştırılıp, aynı değilse kişinin devem etmek istemediği soruluyor. Evet cevabı gelirse işleme devam, hayırsa yallah en başa.
Bu kullanıcı tarafında sıkıntılı olacağı gibi, tim gün if-then-else'ler içinde dönüp duran arkadaşımız için de bir sıkıntı. Çünkü bankanın her ekranda bilgilerin tekrar kontrol edilmesi vs. gibi kuralları var.
Uzun sözün kısası usability paçasını kurtarıyor ve bir arkadaşının önerisiyle rakam girişi öncesinde dönem borçları listeleniyor. Kişinin seçtiği borç miktarı rakam girişi kısmına aktarılıyor, üstüne de bir etikete "XX/XX/XXXX tarihli borcunuzun tamamını ödemek istemiyorsanız lütfen aşağıdaki rakamı değiştirin" gibi bir ibare ekleniyor.

Sonuç:
Hem ikiden fazla ekran hazırlamak istemeyen programcı arkadaş fazla mesaiye kalıp kafa patlatmaktan kurtuluyor hem de SSK numarası vs girerken zaten yeterince zorluk atlatmış banka müşterisinin karşısına son bir engel daha çıkmamış oluyor.

15 Nisan 2008 Salı

Microsoft ve Usability

Microsoft ürünlerini piyasa sürmeden önce ve sürdükten sonra onların kullanılabilirliliği ile ilgili ne tür çalışmalar yapıyor hiç merak ettiniz mi? Ben Microsoft ürünlerini kullanırken işimi zorlaştıran bir fonksiyonla karşılaştığımda “ne düşünerek bunu böyle tasarlamışlar acaba, hiç mi test etmemişler, acaba test ettikleri kullanıcılar uzaylı mı?” diye düşünemeden edemiyorum.

Microsoft un kendi sayfasından, yürüttükleri Usability çalışmaları ile ilgili bilgi edinebiliniyor: Bu alandaki çalışmalarının çoğunu laboratuar çalışmaları ile yürütüyorlar, geri kalanı ise alan çalışmaları(site-studies) ile yürütülüyor. Her ay ortalama 900 kullanıcı lab de Microsoft ürünlerini kullanarak test edilmesine yardımcı oluyorlar. Peki hangi ürün için hangi kullanıcının uygun olduğunu nereden biliyorlar? Seattle bölgesinde yaşayan 60.000 kişinin bilgilerini databaselerinde tutuyorlar. Teste katılan kişilere ürünle ilgili başkalarıyla konuşmayacaklarına dair bir kağıt imzalatılıyor, çünkü bunlar daha çok piyasaya sürülmemiş olan ürünler oluyor. Kendisine önceden verilmiş görevleri ürünü kullanarak yapacak olan kullanıcı yüksek sesle düşünmesi için teşvik ediliyor, böylece Usability mühendisi de kullanıcının hareketleri ve sesli düşünceleri ile ilgili notlar tutabiliyor. Sonra bir de online olarak hazırlanmış olan soruları cevaplıyorsunuz, kullanıcı deneyiminizle ilgili.
Laboratuar, resimdeki gibi bir yerleşime sahip.

İzlenen ikinci yöntem kullanıcıyı kendi mekanında ziyaret edip, ürünü kullanırken gözlemlemek. Kullanıcıyı doğal ortamında gözlemlemenin, onların ihtiyaçlarını ve ürün kullanımını etkileyecek çalışma koşullarını anlamak konusunda çok daha etkili olduğunun onlar da farkında.
Microsoft Usability Community tarafından yayınlamış makaleleri okumak isterseniz:
http://www.microsoft.com/usability/publications.mspx

MOCK-UP!


Kullanıcı profilini ve ihtiyaçlarını gözeterek tasarım yapmak hep söylendiği gibi Usability nin sağlanması için en sağlıklı yöntem. Tasarımı son hali ile yaratıp , kullanılabilirlilik testlerini yapmak yerine, prototipler yaratıp, beklentileri ve usability kriterlerini ne kadar karşıladığını test edebiliriz. İlk başlarda Low-Fidelity prototip denilen sistemin nasıl çalıştığına dair fikir veren kağıt üzerindeki çizimler çok işe yarayacaktır. Bir kağıt üzerinde linkleri post-it ler ile belirtebilirsiniz. Ve böylece üzerinde çalıştığınız ürüne devamlı iyileştirebilirsiniz, minimum maliyetle. Kağıt üzerinde yapılan bu prototiplere Mock-Up da deniyor, yani maket, ve dilerseniz Mock-Up ları bir programla yapabiliyorsunuz. Böylece gerçek/ nihai ürüne daha benzer bir prototip yaratabilir, örneğin bir web sayfası prototipinde sayfaların sırasını belirleyebilir, radio-button, drop-down boxları düzgün görünümlü bir şekilde yerleştirebilirsiniz ve tüm yarattığınız sayfaları sırası ile sunum olarak gösterebilir, html e çevirebilirsiniz. Resimde benim yarattığım mock-up örneği var. Demosunu indirmek isterseniz http://mockupscreens.com/
Sonunda kısa bir yazı yazabildim:)

Intranet ve Usability


Özelikle büyük şirketlerde Intranet işlerin yürümesi için vazgeçilmez bir kaynak ve işlerin ne kadar efektif yapıldığını direkt etkiliyor.Intranet Usability sinin sağlanması, çalışanların online işlerini daha hızlı yapmalarını ve dolayısıyla çalışan verimliliğini doğrudan olumlu etkilemektedir. Yapılan araştırmalara göre verimlilik intranet usabilitysinin sağlanması sayesinde 44% artmaktadır( Jakob Niesen).
Bir firma, intranetinin kullanılabilirliliğine yapacağı yatırımla 2.5 milyon dolara yakın tasarruf yapmış olur.Ve bu sadece örnek işler için hesaplanmış bir tutar!

Intranet te dikkat edilmesi gereken Usability kurallarını kısaca ele alacağım bu yazımda:

Intranet bir çok sayfadan oluşuyor, bu sayfalar farklı departmanlara göre bölünmüş olsa da bunların görünümleri ve kullanıcıya verdiği duygu (look &feel) aynı olmalıdır, her sayfada ayrı bir tasarım ile karşılaşmak kullanıcıda oryantasyon bozulmasına yol açar. Yazı fontu, navigasyon yöntemi, grafik dizaynı ve sayfa yapısı tüm sayfalar da mümkün olduğunca tutarlı olmalıdır.

Intranet sayfası internet sayfasından kolayca ayrılabilmelidir ki, kullanıcı girdiği anda şirketin internet/intranet sayfasında olduğunu anlayabilsin.

Intranette hangi bilgilerin sayfa içeriği olarak, hangilerinin dosya olarak( pdf, excel, word...) verildiği belirtilmelidir.
Bir konuyla ilgili bilgi tek bir yerde verilmelidir. Bu bilgiye farklı yerlerden link verilebilir. Böylece kullanıcı bir kaç yerde birden tutulan bilginin hangisinin en güncel olduğunu anlamak için uğraşmaz, içerik yöneticisi ise bilgiyi tüm verildiği noktalarda güncellemek zorunda kalmaz.

Intranette bulduğumuz ve sürekli ulaşmak istediğimiz bir bilgiyi Bookmark olarak işaretlemek isteyebiliriz, fakat işyerimizde her zaman aynı makinadan intranete bağlanmıyor olabiliriz ve Bookmarklar da makineye özgü tutulduğu için başka yerden bağlanınca bunları göremeyiz. Kullanıcının login olmasına izin verir ve bookmarkları online olarak kullanıcı üzerinde tutulursa, kullanıcı bağlandığı her noktadan bunları görebilir.

Firmanın çalışanlarının ve bilgilerinin olduğu listeye her sayadan link verilmelidir. Bu listede isim, soyad, telefon, çalıştığı departman, çalıştığı pozisyon, yöneticisinin adı ve onun profiline link, çalışanın mail bilgileri mutlaka olmalı ve direkt mail atılabilmesi için bir link olmalı ve çalışanın resmi bulunmalıdır. Binada çalışanların yerleşim planı verildiyse masasının yeri işaretlenebilir. Geçmiş iş deneyimleri kısaca verilebilir, örneğin büyük bankalarımızdan biri intranette her çalışanının o bankada işe başlamadan önce nerede ne süreyle ve hangi pozisyonda çalıştığını listeliyor. Büyük firmalarda kişilerin birbiri hakkında fikir sahibi olmasının kısa ve direkt bir yolu...

Çalışanlardan birini aramak istiyorsak, sadece ismine değil, departman, pozisyon, işinin içeriğine göre de arama yapabilmeliyiz.

Eğer firmanın bir kaç binası varsa ve çalışanlar bu binalara da toplantı, çalışma gibi nedenlerle gidiyorlarsa bu binaların her birinin tam adresi, telefonu, binanın resmi, krokisi ve ulaşım imkanarı verilmelidir.

Kullanıcı girişini yaptığı taleplerin hangi aşamada , hangi departmanda olduğunu ve daha hangi aşamalardan geçeceğini görebilmelidir.

Bunlar intranet usability kurallarından sadece bir kaçı. Çalışanların intranet üzerinde hangi görevleri/işleri yerine getireceği, çalışma şekilleri ve beklentileri analiz edilmeli ve intranet sayfaları bu şekilde tasarlanmalıdır.Kullanıcı neyi nerede bulabieceğini bilmeli, zaman kaybetmemeli, intraneti verimli şekilde kullanabilmeli, her bilgi için bakacağı noktayı bilmeli ve intranetteki linkler arasında yolunu bulabilmelidir.

8 Nisan 2008 Salı

Weblog Usability-II

Blog diyip küçümsememek lazım! İntranetlerde de etkin bir şekilde kullanılabiliyorlar.IBM in intranetinde kullandığı bloglar, firmayı 2006 yılının en başarılı 10 intraneti arasında soktu.
Kaldığım yerden devam ediyorum bloglar için geçerli olan usability kurallarına.

6) Yazılarınızı sadece yazılma tarihlerine göre sıralamayın, konularına göre de gruplara ayırın. Maksimum 20 kategoriniz olsun. Bir yazının altına gerçekten ait olduğu kategoriyi yazın, taglerle doldurmayın.
7)Okuyucularınız hangi sıklıkta yazılarınızın eklendiğine dair bir fikir sahibi olmalılar, örneğin bir süre boyunca her gün yazı girip, sonra ayda bir yazı girmeye başlarsanız, bu kullanıcılar üzerine olumsuz etki yaratacaktır ve okuyucularınızın bir kısmını kaybetmeniz çok muhtemeldir. Genellikle en iyi olan günlk update dir, ondan sonra haftalık ve aylık düzenli girişler geliyor. Yazacak bir şeyiniz yoksa sadece yazmış olmak için yazı yollamayın, bu da sonuçta siberalemde bir tür kirliliğe yol açıyor.
8) bir konu üzerine uzmanlaşmış/yoğunlaşmış olan logların okuyucu kitleleri her zaman aradığını bulmak isteyen, boşuna harcayacağı zamanı olmayan, yoğun insanlardır. Bu yüzden ondan bundan şundan yazmak yerine, belli bir alan üzerine yoğunlaşırsanız, özellikle B2B için, hedef kitleye ulaşmanız daha muhtemeldir.
9) Altına imzanızı attığınız her yazının sizin için bir referans olduğunu unutmayın, özellikle profesyonel olarak çalıştığınız alanda blog yazıyorsanız, adınızı internette aratan biri yazılarınızla karşılaşacak ve sizin hakkınızda fikir sahibi olacaktır.
10) Bu kurala benim de en yakın zamanda uymam gerekiyor: blogspot, typead ile biten blog isimleri profesyonel iş yaşamında aol.com, gmail, yahoo, hotmail gibi bir mail hesabı ile çalışmaya benziyor, daha az ciddiyet duygusu uyandırması mümkün. Yanlış anlaşılmasın: benim de bunların hepsinden mail hesabım var. Bu ön yargı gibi gelebilir size, ama unutmayın ki internet dünyasında işler çok hızlı yürüyor, izlenimler bile bir kaç saniyede ediniliyor. Bu kuralı uygulamak izleyenler için Wordpress adlı Açık Kaynaklı Blog içerik yönetimi yazılımını öneriyorum. Bir çok özelliği var ve türkçe olarak da kurabiliyorsunuz.

Dönüp de bu 10 kurala baktığımda, bu kuralların kullanıcının blogdaki deneyimine pozitif katkı sağlamak yanında, blog sahibine de bir o kadar katkı sağlayan yanları olduğunu görüyorum.

11. inci kuralı da ben ekliyorum: yazdığınız yazıların yazılım şekline, dilbilgisi ve noktalama işaretlerine dikkat edin. Konuşur gibi yazmak isteyebilirsiniz, yazılarınız daha akıcı olsun diye, ama bu da anlaşılması zor yazılar yazmanıza yol açabilir. Kullanıcı kitlenizin kullandığınız spesifik kelimeleri bilmeme ihtimaline karşın ya jargondan kaçının ya da kullanacağınız bu kelimelerin açıklamasını yazının başında bir yerde yapın ve ondan sonra o kelimeleri kullanın.

Blog dünyasında fark yaratmak ve düzenli okuyuculara sahip olmak için bu 10 altın kuralı uygulamakta fayda var.

7 Nisan 2008 Pazartesi

Weblog Usability-I


Webloglar internet üzerinde, düzenli bir şekilde bilgiyi paylaşmanın en kolay yollarından biri, çünkü özel bir yazılım bilgisi gerektirmiyor, yazınızı yazıyorsunuz, fontları ayarıyor isterseniz resim de ekleyerek Blogosphere e salıyorsunuz:) Bu sayede web dizaynı yapmanın zorluklarından kurtuluyorsunuz. Aileniz, arkadaşlarınıza hitab eden bir bog yazıyorsanız hiç sorun yok, ama bir kitleye ulaşmak istiyorsanız işler değişiyor, o zaman Usability kuralları tekrar gündeme geliyor. Nedir bu bloglarda olabilecek Usability problemleri. Jacob Nielsen yazmış gene:)

1)Yazıların belli bir kişi tarafından yazıldığını bilmek okuyucularda daha az güven uyandırıyor. Blog sahibi kendisiyle ilgili bilgi verip, blogun amacını ve nereden yola çıkılarak blogu hazırladığını anlatırsa okuyucular da kimin yazılarını okudukları ve yazarın konu üzerine ne kadar bilgi/deneyim sahibi olduğunu bilirler.

2)Yazarın bloga resmini koyması onun ile okuyucuları arasında daha gerçek bir ilişki oluşturuyor. Yüzler isimlerden daha iyi hatırlandığı için, bu blog yazdığınız alanda tanınmak için bu bir avantaj.

3)Yazı ile alakası olmayan başlıklar koymamak lazım. İnsanlar başlıkların genelde ilk 3-4 kelimesini okuyup, devamını okumaya buna göre karar veriyorlar. Büyük harf kullanılması da önerilmiyor, kullanıcıda bağırılıyormuş gibi bir etki bırakıyor ve okumayı %10 yavaşlatıyor.

4)Verdiğiniz linklerin nereye gittiği ile ilgili bilgi vermeyi ihmal etmeyin. İnternette herkesin zamanı çok değerli, linkler arasında boşuna boşuna dolanıp durmayı kimse istemez. Başka yazarlardan bahsederken sadece ön isim kullanmayın. Jakob Nielsen dan bahsederlen sadece Jakob demek gibi...

5)Eski yazılarınıza linkler verin. Okuyucuların arşivlere girip gezinmesi yerine sizin doğru yönlendirmelerinizle onların ilgisini çekecek yazılarınıza gitmelerini sağlarsınız.

Çok uzun bir yazı olsun ve okuyanı boğsun istemiyorum, dikkat edilmesi gereken 5 tane daha usability kuralı var. Onları da bir sonraki yazımda yazacağım.

1 Nisan 2008 Salı

Web Accesibility Testing Tool- 508ita

Accesibility yani ulaşılabilirlilik, Usability nin kardeş konularından, dizayn sırasında ulaşılabilirliliği ne kadar sağlayacağınız kullanıcılarınızla çok alakalı. Renk körü ya da görme engelli insanların da web sayfasından, bu tür sorunları olmayan kullanıcılarınız kadar faydalanmalarını istiyorsanız ulaşılabilirlilik kurallarına uyarak tasarım yapmanız gerekiyor.Bu yazıların büyüklüğü, seçilen renklerin okunabilirliliği gibi detayları kapsıyor.

Tasarladığınız web sayfalarının erişilebilir olup olmadığını online olarak test etmek ve iyileştirmk için tavsiyeler almak isterseniz http://www.508ita.com adresini bir ziyaret edin derim. 100 üzerinden bir puan alıyorsunuz ve iyileştirek için neler yapabileceğiniz tek tek yazılıyor.

Bunun dışında iki güzel hizmetleri daha var: Color Checker ile, ön- ve arkaplan rengi olarak seçtiğiniz iki rengin birbiri ile parlaklık ve kontrast uyumu hakkında dolu dolu bir yorum alıyorsunuz; ikinci araçta ise seçtiğiniz renk ile web ortamında en uyumlu kullanabileceğiniz renk ile ilgili tavsiye alıyorsunuz.

28 Mart 2008 Cuma

Usability ve Online Üyelik Formları


Ortalama bir internet kullanıcısı kaç online form dolduruyordur sizce,bir siteye üye olabilmek için ya da mail hesabı açtırmak için?

Yahoo, google, gmail den birer hesabımız olsa, amazondan, ebay den alışveriş yapsak, kitap almak için, parfüm siparişi vermek için sitelere üye olsak...Bir çok defa doldurduğumuz online formlarda tekrar tekrar istenen bilgiler, detaylar. Üye kazanmak, kullanıcı profili için mümkün olduğunca bigiye sahip olmak, crm yapabilmek için bir çok bilgi isteniyor kullanıcılardan. Her bilgi çeşidi için kullanılması mantıklı olan bilgi giriş yöntemleri var, çoktan seçmeli 'radio button' lar,'drop down box' lar. Böyle formaliteleri mümkün olduğunca çabuk atlamak isteyen kullanıcılar için formun kullanılabilirliliğini yüksek tutmak ve onların işini kolaylaştırmak gerekiyor. Örneğin bayan olduğunu söyleyen bir kullanıcıya askerliğini ne zaman yaptığı formu kalabalıklaştırmaktan başka bir işe yaramaz.

Geçenlerde kitap amak için kitapyurdu.com a üye olmaya çalıştım, bir sürü bigiyi doldurdum ve bir de kendime rumuz seçtim, ama seçtiğim rumuz zaten kullanılıyormuş, ne oldu dersiniz? Tüm yaptığım girişler yok oldu!!!Hepimiz için doldurduğumuz bir formu en baştan doldurmak eziyet gibidir. Ne yaptım ben de, çıktım siteden , bir daha doldurmadım formu.

İdeefixe ye girdim, üye olmak için istenen bilgileri doldurdum, kullanıldığını tahmin ettiğim bir rumuz seçtim, bu rumuzun daha önce kullanıldığına dair bir yazı geldi, ama önceden girdiğim üyelik bilgilerim yok olmadı. Ben de yeni bir rumuz seçtim, üye oldum ve kitabımı satın aldım. Üyelik formunu kullanılabilirlilik kurallarına uyarak hazırlamanın başarılı bir müşteri işlemi yani satış olarak geri dönmesi...Bu da Return of Investment(ROI) dedikleri, Usability ye yapılan yatırımın geri dönmesinin güzel örneklerinden beri.

21 Mart 2008 Cuma

Usability-Metodlar





Usability Engineering bir projenin içine nasıl gömülür, hangi aşamada hangi metodlar kullanılabilir, bir ihtiyaç için bir veya birden fazla teknik neden ve nasıl kullanılmalı gibi çok detaylı sorular oluştuysa kafanızda işte size çok faydalı bir kaynak.

Bazıları Macromedia Flash wen sayfasında kullanımının, kullanılabilirliliği olumsuz yönde etkilendiğini düşünse de ben amaca uygun ve abartsız şekilde kullanıldığında çok büyük fayda saplayacağına inanıyorum. Yukarıda göreceğiniz Usability metodlarının hangi aşamada ve hangi kaynaklarımız varsa/azsa kullanılacağını anlatan tabloya, http://www.usabilitynet.org/tools/methods.htm adresinden ulaşabilirsiniz. Tablonun üst tarafında, kaynaklarınızla ilgili seçimleri yaptıktan sonra , size hangi metod uyuyor görebliyorsunuz, üzerine tıklarsanız da metodu anlatan sayfaya yöneliyorsunuz. Ben genelde düz yazı şeklinde anlatılmaya çalışılan, eş zamanlı gidebilen ya da birbirini takip eden, alternatifli yöntemleri anlatan düzyazılar içinde kayboluyorum, kendim bir tablo yapma ihtiyacı duyuyorum, farklı durumlar için olabilecekleri renkli kalemlerle işaretliyorum...Bir sürü iş....

Çok faydalı, kesin göz atın!

19 Mart 2008 Çarşamba

Nice Things Work Better!

Memeliler temelde duyguları ile hareket eden canlılardır (Joseph LeDoux). Üzgünüm "romantikler", ama duygular nörokimyasal olaylardır ve nörokimyasalların beynimiz ve vücudumuzdaki sinirler ile etkileşimi ile meydana gelirler. Duygusal sistemimiz, kaslarımızı bile kontrol eder ve neurotransmitterlar sayesinde beynimizin çalışma şekli üzerinde etkisi vardır. Donald Norman, Emotional Design adlı kitabında, duyguların düşüncenin oluşmasında
nasıl etkin rol oynadığını hepimizi ikna edecek bir bilimsellikle anlatmış. Norman' a göre, insan hareketlerinin çoğu bilinçaltından kaynaklanır. İnsan bilinçli olarak farkına varana kadar aslında değerlendirmeler yapılmıştır bile, örneğin bir web sayfasına girip, renklerini ve genel tasarımını gördüğümüzde çoktan karar vermişizdir bir websayfasının güzel ya da çirkin olduğuna.

Kullanılabilirlilik kurallarına uyarak web sayfalarını yaratırken, anlaşılabilir kılmak adına tasarımında sadeliğin canını çıkarmamak gerektiğine inanıyorum. Milyonlarca web
sayfasının temel amacı, ya kendimizi, fikrimizi, bilgiyi paylaşmak, ya da satış yapmak, ya da ya da...Peki bu sayfaları birbirinden farklı kılacak olan nedir? Kullanılabilirliliğidir, kullanıcının işini ne kadar kolaylaştırdığıdır.
Peki bu kullanılabilir sayfaların arasından hangisini tercih ederiz: tabii ki gözümüze hoş geleni, gönlümüze hitab edeni!

Standart web kullanıcıları arasında yapılan araştırmaya göre web sayfasının genel değerlendirmesi içinde en baskın olan sayfanın güzelliğiymiş (Shenkman and Jonsson 2000) . Bence bu ilk anda çok etkili, ilk görüntü kullanıcıya cazip gelirse ilk puanı kazanıyorsunuz, sonraki puanlar ise kullanılabilirlilik sayesinde kazanılıyor. Yani sayfa istediği kadar güzel olsun, eğer sonrasında kullanıcıya eziyet çektiriyorsa, güzelliğin pek bir değeri kalmıyor. Estetik ve kullanılabilirlilik bir denge içinde olmalı.

Web sayfalarını oluşturan parçaların (yazı, resim, video, renkler..) birbirine doğru oranlanmasından oluşan harmoni çok mühim bir mesele. Renk seçimleri bu konuda çok etkin
bir rol oynuyor, her rengin farklı duyguları tetiklediği artık inkar edilemez bir gerçek.Önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim yellow fade tekniğinde, neden sarıyı seçtiğimzin, gayet duygusal bir açıklaması var. Bir deney yapmışlar hatta, iki japon bilimadamı, Kurosu and Kashimura, bankaotomatlarının tasarımının kullanıcı üzerindeki etkilerini test etmiş. Dizaynı daha hoş olan otomatların kullanımı daha iyi sonuç vermiş. Bunun tamamen kültürel bir sonuç olduğunu, japonlarda estetiğin değerinin yüksek olduğunu ama kendi ülkesi israilde estetiğin kullanıcı üzerinde bu kadar önemli bir faktör olmayacağını düşünen Noam Tractinsky, deneyi kendi ülkesinde tekrarlamış ve sonuçlar hayret vericiymiş, çünkü estetiğin kullanım üzerindeki etkisi daha net bir şekilde çıkmış deney sonucunda karşısına.

Aslında estetik sadece websitesinin kullanımını etkilemiyor, tüm ürünler, tasarımlar üzerinde kullanılabilirlilik-estetik ilişkisinin bir denge içinde olması gerekiyor fikrimce.
Madem İnsan-Bilgisayar-İlişkisinden bahsediyoruz, estetiğin gözümüz ve sonrasında düşüncelerimiz üzerinde yarattığı etkiyi göz ardı etmemeliyiz. Estetik güzellik ürünü kulanılabilir kılan önemli faktörlerden biridir. Ama amacınız sadece bilgi vermekse, Usability Gurusu olarak adlandırılan Jakob Nielsen ın web sayfası tarzı bir sayfa da yapabilirsiniz (http://usability-hci.blogspot.com/)

Kurosu and Kashimura nın deneyleri ile ilgili detaylı bilgi: http://sigchi.org/chi97/proceedings/paper/nt.htm

11 Mart 2008 Salı

Bad Usability Calender 2008!

Sonuçta insan-bilgisayar arasında interaksiyon gerektiren her şeyin usability si olabilir değil mi?
Madem kullanıyoruz, madem bizden bir giriş yapmamızı, bir yere tıklayıp bir şey yapmamızı bekliyorlar, o zaman bunu bizim için kolaylaştırsınlar değil mi? Ayın üçünün hangi güne denk geldiğini görmek istiyorum, neden password girmek zorundayım, bu çok mu gizli bir bilgi?:)(Bkz. Aşağıdaki resim)

Masaüstü araçlar arasında en çok kullandıklarımdan biri takvim. Usability üzerine çalışan Netlife Research (hayır İstanbul’ da değil, Oslo’ daJ) firması 2005 yılından bu yana yılın en kötü takvimlerini seçiyor, her birinden bir ayı takvime koyuyor. Bilgisayarınıza indirebilirsiniz, 11 farklı dilde çıktı alabilirsiniz, maalesef Türkçe yok. Ben indirdim, masama astım. Linkleri: http://www.badusability.com/

10 Mart 2008 Pazartesi

The Yellow Fade Technique (YFT)


Birbirine linklenmiş bir sürü sayfa içinde gezinirken ve üstüne üstlük bir de değişiklik yapmaya çalışırken, “ben en son nerede değişiklik yaptım?!” diye kaybolanınız oldu mu? Ya da yaptığınız değişikliğin kabul edilip edilmediğinden emin olamadığınız uzun dakikalar geçirdiniz mi?

Kullanıcı deneyimini pozitif yönde etkileyen süper bir teknik var: The Yellow Fade Technique! Web arayüzü tasarımında kullanılan, kullanıcının işini çok kolaylaştıran, göze hitap eden ve dolayısıyla HCI nin alanına giren bir keşif. 37 signals firmasının Basecamp adlı ürünü sayesinde farkın vardık bu tekniğin.
Sayfada bir değişiklik yaptığınızda, örneğin mesleğinizi değiştirmek istedininiz, sayfa refresh ve reolad olmuyor, sadece değişiklik yaptığınız alan parlak sarıdan gittikçe solan sarıya dönüyor, sonra tam olarak eski haline.

Tekniğin usability anlamında olumsuz olduğunu düşünenler de var. Sarı olan alanın reklam benzeri bir görünüme sahip olması, fonksiyonunun anlaşılmaması. Flash la yapılan reklamlarda renkler değiştiği için,YFT nin kullanıldığı alanın flash reklamı olarak algılanabileceği ve genelde reklamlara karşı önyargılı olduğumuz ve bunları görmezden geldiğimiz için YFT nin de bu benzerliğin kurbanı olduğunu düşüneneler var(Crastinate by Jon Wiley). Ama onlar da kullanıcı arayüze aşina oldukça, bundan faydalanabileceklerini inkar etmiyorlar. Ben kullanıcının bu özellik hakkında bilgi sahibi olmasını sağladıktan sonra, kullanılabilirliğe olumlu etkisi olduğunu düşünenlerdenim.

Neden illaki sarı derseniz? Sarı renk: Sinir sistemini uyarır, dikkat çekicidir, eğer ekranınıza bakmadan sadece klavyeye bakarak bilgisayar kullanmıyorsanız, sarı renkle gösterilen değişikliği fark etmemeniz çok zor.
Sarı renk hafızayı harekete geçirir. Renk yelpazesinde en mutlu renktir, ama bunun konuyla ilgisi yok:)

Tekniğin nasıl işlediğini kullanıcı gözüyle görmEk isterseniz http://www.basecamphq.com/ adresinden ücretsiz kayıt olabilirsiniz.

Tekniği kendi sayfanızda uygulamak isterseniz:
http://www.yourtotalsite.com/archives/javascript/yellowfade_technique_for/Default.aspx
ya da http://amix.dk/blog/viewEntry/19029

9 Mart 2008 Pazar

Ver sarıyı mavinin üzerine , ne de güzel durdu!


Renkler tasarımın önemi bir parçası olduğu için, web arayüzü tasarımında renklerin doğru kullanımın dikkat etmemiz gerekiyor. Sizce Microsoft un arka planı neden mavidir? Gözümüzün yapısı sebebiyle en az tepki verdiği renk mavidir.Bu da maviyi geniş alanda en güzel arkaplan rengi yapar. Gözümüzdeki renk algılayıcılar, yeşil ve kırmızıya karşı çok hassastır, bu da bu renkleri ön planda tasarımınn ortasında kullanmayı mantıklı kılar.Bazı parlakrenkleri birlikte kullanmaktan kaçınmak gerekir. Parkak maviyi, yeşil ya da sarının yanına koyarsanız, birbirine geçişleri belirsizleşir.Parlak kırmızıyı parlak mavi ya da parlak yeşil ile kullanırsanız,görüntüde titreme olur. Bunun sebebi gözümündeki doğal lensin bu renkleri farklı noktalarda algılaması ve her bir rengi algılamak için, tekrar tekrar fokuslanmak zorunda kalmamızdır. Gözümüz ve gözün renkleri algılayışı ile ilgili daha sayfalar dolusu bilgi veriebilir. Renkleri algılamamız HCI nin önemli konularından biridir, hedefe uygun renk kullanımıusability & accesibility ( ulaşılabilirlilik) kuralları açısından da önemlidir. İnsanların 8-10% u mavi-sarıyı görmekte zorlanır. Küçümsenemeyecek bir oran değil mi! "Ver sarıyı mavinin üzerine , ne de güzel durdu" zihniyetini artık geride bırakmak lazım.Doğru renk kombinasyonunu yakalayıp yakalamadığınızı online test etmek ister misiniz? AccessColor (http://www.accesskeys.org/tools/color-contrast.html)http://www.wat-c.org/tools/CCA/1.1/index.html adresindeki Colour Contrast Analyser 1.1 u indirirseniz, yazılar/linkler ve arkaplan renkleriarasındaki kontrastınızı ölçebilirsiniz.
Renkleri doğru kullanarak kullanıcımızın ilgisini istediğimiz yere çekebilir, onu doğru yönlendirebiliriz. Ben Facebook un analizini yaptım, çıkan sonuçlar şaşırtıcı. Renk kontrastı ve renklerin parlaklığı kriterlere uymuyor.Arkaplan ve önplan renkleri tanımlanmmamış, bu da W3C standartlarına uymuyor. Forgot Password linki ile arkaplan kontrast oluşturmuyor. İlk kayıt için giriş yapılan kısımda istenen kişisel bilgiler de arka plan ile kontrast oluşturmuyor.Sitede kullanılan renklerin parlaklığı iyi puan adı, fakat renk kontrastı anlamında sınıfta kaldı.Bu Facebook un ziyaretçi almasını ve ziyaretçilerin üye olmasını engellemiyor. Ama renkler kullanıcıların o sitede nasıl hissettiklerini belirler. Renkler kullanıcı deneyiminin önemli bir kısmını oluşturuyor. Kişisel zevklere yer yok, beynin, gözün yapısı bu işin kurallarını beliriyor. Yükseklisans tezimi yazarken bana çok faydası olan Visualization (J.Brown,E.Earnshaw,M.Jearn, J.Vince) adlı kitapta arkaplan, textler ve çizgilerle ilgili en iyi ve en kötü renk bileşenlerinin yazılı olduğu bir tablo var. İlk fırsatta bu tabloyu softcopy hale getirip blogda yayınlamayı istiyorum.Benden bu sefer bu kadar teorik bilgi.Anlatacak çok şey var, çok detaylı ve kapsamlıbir konu bu, bu kadarcık yazıya sığdırmak oldukça zor.

I love my users!


Web sayfamız çok ziyaret alıyor!! Ziyaretçi başına tıklanan sayfa sayısında artış var, "ara" düğmesi de çok sık kullanılıyor!işte bu noktada bir durup düşünmek lazım. Ara düğmesini bu kadar popüler olması ve ziyaretçinin ziyareti sırasında çok fazla alt-sayfata tıklaması, kaybolduğunu ve yolunu bulmaya çalıştığını gösterebilir. Kullanıcınızı tanımıyorsanız, ona hiç sormadıysanız, "kendinizi onun yerine koyma" metodu da çok yanıltıcı ve yetersiz olacağı için, bu sorunlardan bihaber şekilde "websayfamız çok ziyaret alıyor, gelenler zaman harcayıp alt sayfalarda da geziniyorlar ama satış yapamıyoruz acaba neden?" sorusuna yanıt bulamazsınız.
Forrester Research Inc. yaptığı araştırmaya göre Fortune 1000 şirketleri yılsa 1.5-2.5 milyon $ arası bütçeyi design yenilenmesine harcıyorlar, hem de websayfasını kullanmayı ne kolaylaştırır bilmeden.Forrester'a göre, e-commerce siteleri müşteri nasıl satın alınacağını bulamazsa, satış potansiyellerini 50% lere kadar kaybedebilirler. Günümüzde bu alanda çok firma olduğuna ve her kuruşun da bir talibi olduğuna göre, önemli olan fark yaratmak, müşteri ihtiyaçlarına, düşünce ve hareket şekline göre, kullanılabilir bir site yaratmaktır. North Andover tarafından yapılan araştırmaya göre web sayfası ziyaretçileri zamanın 60 %ında istediklerini bulamıyorlar. Ben kendi adıma aradığımı, sabır sınırlarım içinde, bulamazsam o web sayfasından vaz geçiyorum, bir daha da girmek zorunda kalacaksam iki kez düşünüyorum.

Yazılarım boyunca sizi teorik bilgiler ile sıkmayı düşünmüyorum, korkmayın! Zaten yeteri kadar kitap ve internet üzerinde yazılı kaynak var bu konuda, her ne kadar çoğu ingilizce olsa da...
Yazının başında ne kadar kritik ve önemli olduğunu anlatmaya çalıştığım, kullanıcı ihtiyaçlarının ve kullanılabilirliğinciddiye alınmazsa, onca emeğin, paranın boşa gitmesinin işten bile olmadığı. Kaçınılmaz bir "hedef kitle kaybı" söz konusu. Örneğin ben, bankacılık işlemlerimi online yapıyorsam, faturalarımı online ödüyorsam, benim için bunu karmaşık yapan online bankacılık sitesine bir daha uğramam, hesabımdanki parayı da en anlaşılabilir online bankacılık sitesine sahip olan bankaya alırım. İşte bu kadar!

Blogta amaçladığım, bir kullanıcı olarak, usability & hci hakkında bilgi ve deneyimlerimi kullanarak,gözüme çarpanları, olumlu olumsuz, yaşadığım iyi kötü kullanıcı deneyimlerini sizinle paylaşmak,nasıl daha iyi olurdu diye düşünmek.

Kim korkar teknoloji den kitabının yazarı, Altı üstü tasarım blogunun sahibi Mehmet Doğan bana bu anlamda büyük ilham verdi, kendisi maalesef blogundaartık yazmıyor.Benim onun blogunu okumaktan aldığım zevki, sizin de benim blogumu okurken alacağınızı umuyorum. Diyeceğim odur ki "Kullanıcılarımız kim bileim, onları sevelim, dinleyelim!":) Güzel pazarlar dilerim.

7 Mart 2008 Cuma

Bekledim, bekledim ve unuttum, ben ne yapıyordum?!


Girdiği web sayfasının yüklenmesini beklerken, ekran karşısında uyuyakalanlar!Eller havaya!:)
Kullanıcılarda peygamber sabrı olduğu düşünülerek tasarlanmış/kodlanmış arayüzler, ister web olsun ister olmasın, zaten ilgisi çok kısa sürede dağılan kullanıcıları elden kaçırmak için güzel bir yöntem, eğer böyle bir amacınız varsa.
Usability Engineering' in temelde ilgilendiği konulardan biri kullanıcısının belli bir işi(task) ne kadar sürede yerine getirebildiği, arayüzün kullanıcının efektif çalışmasına ne kadar mümkün kıldığıdır. Bugün çoğumuzun çalıştığı açık ofis ortamlarında kullanıcının konsantrasyon süresi, çevre faktörleri nedeniyle , maksimum 5 dk imiş, ilgisini yaptığı iş üzerine yeniden toplayabilmesi ise 15 dk sürüyor. İnanılmaz değil mi? İşte tam konsantre olmuş, işinizi yaparken arayüzün sizi 10 dk beklettiğini düşünün... Kalkıp bir çay/ kahve alırsınız değil mi? Uçtu zar zor toplamdığınız güzelim konsantrasyonunuz.
Günümüzde hep bir koşturma içindeyiz, yapacak çok iş var, çok fazla da uyaran var, uyaranlara verdiğimiz tepkiler de zamanımızın çoğunu aldığı için, minimum zamanda çok iş yapmaya çalışıyoruz. Artık bir elektronik markete gitmek yerine, internet üzerinden ürün araştırmasını yapıp, alışverişimizi de bir e-ticaret sitesi üzerinden yapabiliyoruz. Ve bunu mümkün olduğu kadar seri şekilde yapmak istiyoruz. Gerçek mağazalarda bize yardımcı olan satış temsilcileri var, ama web sitesinde böyle bir imkanımız yok, o yüzden kullanıcıyı yönlendirmek gerekiyor, bu da kulllanılabilirlilik kurallarına uyan tasarımlar yapmaktan geçiyor. Steve Krug' un kitabının ismi çok şey anlatıyor: Do not make me think.

6 Mart 2008 Perşembe

Ne?Neden?Nasıl?


Merhaba!Uzun zamandır yapmayı düşündüğüm usability - HCI bilgi paylaşımı projesi, sonunda kafamda "ne zaman yapsam, vakit ayırsam da yapsam" -e halinden kurtulup, -de haline geçti.

En sonunda blog olarak yapmaya karar verdim, çünkü bir blog için tek yazı ile başlamak bile yeterli ve tarih akışını, düşünce ve yaşanmışlık sırasını vermek daha kolay. Hazır, kullanışlı, sade bir tasarıma sahipler.

Burada ne olacak ,bitecek, ben kimim, ne yapıyorum....
Usability (Kullanılabilirlilik) ve HCI-Human Computer Interaction ( İnsan bilgisayar ilişkisi) dünyada her geçen gün önemi daha fazla kavranan, kullanıcıya en doğru şekilde hitab etmemizi sağlayan, bilgisayar başında geçirilen zamanı mümkün olduğu kadar efektif hale getiren bir prensip. Yurtdışında firmalar kuruluyor, danışmanlık hizmetleri veriliyor, büyük firmalar laboratuvarlar kurarak, yatırım yaparak kullanıcıya en uygun arayüzleri yaratmayı hedefliyorlar. Arayüzden kastım, web ya da program arayüzü. Objelerin de usability si vardır, ama bu tamamen ayrı bir blog konusu olabilecek kadar geniş başka bir konu.

Usability ve HCI bazen kesişiyorlar bazen birbirlerinin altında yer alıyorlar, değişik bir ilişkileri var anlayacağınız ve daha bir çok konu ile bağlantıları var, örneğin insan beyninin algılama şekli , insan ergonomisi ve vs vs vs....Usability Engineering diye bir iş alanı var ki, yurt dışında bu alanda rahatça iş bulabilir hale gelinmiş.

Kullanıcı göz ardı edilerek yazılan, tasarlanan arayüzlerin kullanıcı tarafından kabul görmesi ve efektif çalışmaya mümkün kılması imkansız...Arayüz tasarımcılarının,"Kırmızı yapalım mavinin üzerine, bizim genel müdür bu renkleri sever" gibi yaklaşımlara maruz kalıp, tasarım yapmak zorunda kaldıkları günlerin geride kalacağını hep birlikte görebilmeyi umuyorum.