28 Nisan 2008 Pazartesi

Eyetracking & Mousetracking




Usabilty uzmanı Jakob Nielsen ve ekibinin kullandığı bir Eyetrackingtool u var. Sistem, gözbebeğinizin ekranda nereye baktığını izliyor, böylece kullanıcı kullanıcı-arayüzünde hangi noktalara odaklanıyor görebiliyorsunuz. Ekranda daha doğru bir yerleşim yapmanızı sağlıyor bu teknik. Datanın sunulmasında ise Information Visualisation tekniklerinden biri kullanılıyor, metaferi Isıharitaları (Heatmap). Web de gezinirken güzel ve 30 gün deneme yapabileceğiniz bir program buldum: Clickdensity. Programın kodunu alıp web sayfanızın html kodunun içine gömüp, kullanıcılarınızın mouse u en çok nerede beklettiğini, nereyi kliklediğini görebiliyorsunuz, ve yine ısıharitaları ile. Jaoıb Nielsen ın kullandığı teknikten farklı olsa da , usability analizi yapmak için bir labaratuara, göz bebeğibi izleyecek özel ekipmana ihtiyaç duymuyorsunuz, tam tersine kullanıcının web sayfanız içindeki hareketlerini doğal ortamında analiz etmiş oluyorsunuz ve kolay bir şekilde istatistiksel veriye ulaşmış ve bilginin görselleştirilmesi ile de çabuk fikir sahibi olmuş oluyorsunuz. Linki: http://clickdensity.com/

Bir başka yazılım da Clicktale, ismi çok anlamlı. Kullanıcıların sayfa içindeki hareketlerinin istatistiğini çıkarmakla kalmıyor, mouse hareketlerini video ya da kaydediyor. Daha farklı bir ısı haritası mantığı kullanıyor, bir kaç tip paketi var, ücetsiz olanını deneyebilirsiniz, yüklemenize gerek yok, çünkü kendi hostu üzerinde çalışıyor, linki: http://www.clicktale.com/index.html

Tabii burda etik olarak tartışılması gereken önemli bir konu var, biz usability testlerini yürütürken , kullanıcıyı tüm işlemden ve testin amacından haberdar etmek için yazılı bir kağıt verir ve kendisinin izni ile yapıldığını imzalayıp onaylamasını rica ediyoruz. Bu yöntemlerde ise web sayfasının ziyaretçisi mouse hareketlerinin izlendiğinden bihaber oluyor, tabii bilgiler anonim ve kişilik bilgileri tutulmuyor olsa da, eminim kullanıcılar izlendiklerini bilseler rahat hareket edemezler.

26 Nisan 2008 Cumartesi

Yaşlılar için Usability


Times gazetesi bir haberinde 50 yaş üzerindeki kişilerin internet ekonomisinde "önemli bir itici güç" olduklarını yazmış ve. 50 yaş üzerindeki 15 bin internet kullanıcısı üzerinde yapılan araştırmayı örnek vermiş, araştırmaya katılanların üçte biri üçte biri uçak biletlerini ve kitaplarını internetten, Üçte ikisi ise, elektrikli aletlerini internet üzerinden aldıklarını söylemişler. Tabii bu bizim ülkemizde 50 yaş üstü için geçerli değil. Aklıma yaşlılar ve bilgisayar diyince Mehmet Doğan ın kitabı Kim Korkar Teknoloji’ den in kapak resmi geliyor.

Devlet İstatistik Enstitüsü'nün (DİE) araştırmasında katılımcıların, yüzde 77'sinin bilgisayar, yüzde 82.4'ünün ise interneti hiç kullanmadığı ortaya çıktı. Hanelerin yüzde 8.66'sı internete erişim imkanına sahipmiş, bir önceki yıl yüzde 7civarıymış, yani her yıl ortalama %1,5 arttığını düşünsek ortalama 27 yıl sonra hanelerimizin 50 % si internet kullanacak diyebilir miyiz…

Bizim neslin yaygın ve etkin şekilde internet kullandığına inanıyorum ve biz de yaşanıyoruz-maalesef. Yani ilerde internette sörf yapan yaşlıların sayısı sayemizde artacak. Bu arada kullanıcı arayüzlerinin kullanılabilirlilik kriterlerinin yaşlıları da düşünerek geliştirilmesi gerekmez mi? Sonuçta yaşlandıkça vücudumuzda, algılayışımızda ve yaklaşımlarımızda bir çok değişiklik meydana geliyor. Internet yaşlıların hayatına büyük kolaylıklar katabilir. Ben annemin banka işlemlerini uzun kuyruklar beklemeden yapabiliyor olmasını isterdim. “İnterneti onlar için nasıl daha kullanılabilir ve anlaşılabilir hale getirmeliyiz”i cevaplayabilmek için önce yaşadıkları ve yaşayabilecekleri zorlukları anlamak gerek.

Memento diye bir film izlemiştim. Adamın yaşadığı bir travma sonucunda kısa zamanlı belleği hasar görüyor. Eskiyi hatırlıyor, ama yeni tanıştığı insanları, son olanları aklında tutamadığı için devamlı notlar alıyor.Yaşlandıkça da hafıza zayıflar derler, ama araştırmalar bunun hafızanın her türü için geçerli olmadığını gösteriyor. Yaşlandıkça zayıflayan hafıza daha çok fluid memory denilen, kültür ve eğitim ile öğrenilmemiş olan, sorun çözme yöntemlerini karşımıza çıkan sorunlara uygulayabilmemizi sağlayan hafıza türü. Örneğin web sayfasında hangi tuşa basıp nereye gidebileceğini tahmin etmek bu tür bir hafıza ile ilgili. Yaşlılar navigasyon ve takip konusunda gençlere oranla daha fazla zorluk yaşıyorlar, bu yüzden linklerin derinliğini dikkatli ve makul bir sayıda tasarlamak, hiyerarşinin çok da derin olmaması gerekiyor. Bir indeks veya sitemap kullanmakta, navigasyon elementlerini çok bariz şekilde ekrana yerleştirmekte fayda var.
Konsept olarak interneti, web sayfası yapısını kafalarında canlandıramadıkları için, kullanılan yeni teknoloji terimleri onlara çok yabancı geldiği, bir aksiyonun ne tür sonuçları olacağını bilmedikleri için internet konusunda biraz ürkek olabiliyorlar.

Yaşlandıkça ince manuel işlerdeki beceri de azalabileceği için, mouse kullanımı zor olabiliyor. Örneğin sakla ve sil tuşlarının çok dipdibe olduğu bir ekranda kullanıcının ,elinin biraz titremesiyle, sakla yerine sil e basması işten bile değil. Butonların çevresindeki “ dead space” denilen boş ve hiçbir bilgi olmayan bölgenin linkleri birbirlerinden rahatça ayırt edilebileceği şekilde geniş tutulmasında fayda var.

İleri yaşlardaki bazı kullanıcılar internetle ilgili kafalarında video ya benzeyen bir kavramsal model oluşturdukları için, internetin, videonun düğmesine basınca devamının gelmesi gibi çalıştığını düşünüyorlarmış. Scrollbar ile aşağıya doğru gidilebileceği ve orada daha fazla bilgi olabileceği, istenen bilgi için diğer sayfaları da gezmek gerekebileceği fikri bazıları için çok yabancı….

Dijital kameramdaki resimleri bilgisayarıma yükleyip, bilgisayarın ekranından anneme gösterdiğimde, hep internete yüklediğimi düşünüyor, ben ise ona internete değil sadece bilgisayarıma yüklediğimi anlatmaya çalışıyorum, neden ikisini karıştırdığını anlamıyordum, oysa annem internetin nasıl bir kavram olduğunu gözünde canlandıramıyormuş…

İki türlü öğrenme şekli var: araştırarak(discovery) öğrenme ve dinleyerek öğrenme (reception). Yaşlandıkça değişen karakter özellikleri ve yaklaşımlar, yaşlıların bir işi doğru yapma isteklerini arttırırmış ve bu yüzden hata yapmaktan, yeni metodlar denemekten, genç insanlara göre daha fazla çekinirlermiş.Yani internette gezinmek, sayfalar arasında dolanmak, linkleri denemek, bizim için olduğu kadar kolay olmayabilir anne ve babalarımız için.

Kullanıcı sayfayı tam okumaz scan eder diyoruz, ama yaşlılar okuyarak ilerlemeyi tercih ediyorlar, o yüzden açıklamaları ve yazıları gereksiz yere uzun tutmamakta fayda var.

50 yaşında birinin ışığı algılaması 20 yaşında birine göre 50 % daha azdır, ve bu oran 60 yaşında 66% ya çıkıyor. Biliyorum rakamlar iç karartıcı ama elden ne gelir, bu doğal bir süreç…Renlerin kontrastı işte bu yüzden çok önemli. Renkli arka plan üzerine renkli yazılar onları çok yoruyor, en rahat edilen açık renkler üzerine koyu renkli yazının kullanıldığı ekranlar. Yazı fontu için tavsiye edilen 14 ya da daha büyük fontlar. Çocuklar sans sherif fontlarını daha rahat okuyabilirken, yaşlılar sherif fontlarında daha rahat okuyabiliyorlar.
Göz lensi yaş ileredikçe inceldiği için özellikle mavi- yeşil ve kırmızı renklere sorunlar yaşıyorlar. Göz zayıfladığı için görme alanı da daralıyor, önemli linklerin ve bilgilerin ekranın merkezi çevresine konulması tavsiye ediliyor.

İleri yaşlı kullanıcıların dikkat süreleri gençlere göre daha kısa ve hassas olduğu için, bannerlar, pop–up lar, gereksiz sesler, ve fazla animasyon ilgilerini kolayca dağıtabiliyor.

Web sayfalarını ve kullanıcı arayüzlerini tasarlarken bizim de bir gün yaşlanacağımızı ve bu sorunları yaşayabileceğimizi unutmamak lazım. Bunun yanında, bankacılık işlemlerini online yapabilecek, online alışveriş yapabilecek büyük bir kitle oluşuyor, yeterki interaksİyon şeklini onların algılayışlarını ve fiziksel sınırlamalarını göz önünde bulundurarak yapılmalı. Usability nin kardeşi olan Accesibility bir tek engellileri değil ileri yaştaki bilgisayar/internet kullanıcılarını da göz önünde bulundurmalıdır. Yoksa bir de bakmışız, giderek yaşlı oranı artan dünya nüfusunda internet kullanıcı oranı gittikçe azalmış...

20 Nisan 2008 Pazar

Usability ve Renkler


Little miss sunshine filmini izlediniz mi? Küçük, kocaman gözlüklü bir kız çocuğu amerika da çocuklar için düzenenen bir güzellik yarışmasına katılacak diye bütün aile yollara düşer. Ailenin her bireyi oldukça ilginç karakter özelliklerine sahipler. Ailenin asosyal, hiç konuşmayan ve ailedeki kimseyi sevmediğini söyleyen Dwayne adlı büyük çocuğunu hayata bağlayan tek şey bir gün pilot olacağı hayalidir. Ve Dwayne tesadüfi bir şekilde renk körü olduğunu öğrenir, hayatı kararır çünkü renk körü olan birinin pilot olması mümkün değildir. Erkeklerin 8% inin renk körü olduğunu biliyor muydunuz, kadınlarda bu oran çok daha düşük, %0.5 e yakın. İnternet kullanıcılılarının 4% ünün görme ile ilgili çeşitli problemleri var. Renk körü biri için kırmızı, yeşil, kahverengi ve mor, eğer renk kontrastları aynı ise, aynı renkmiş gibi gözükecektir. Websayfanızı renk körü birinin gözü ile görmek isterseniz: http://colorfilter.wickline.org/ adresine girip url yi yazıyorsunuz. Ben blog safyam için yaptım, nasıl göründüğünü resimde görebiliriz .Bir başka link de http://www.vischeck.com/vischeck/, burada 3 tip renk körü tipine göre tek tek sayfanızı ya da bir resmi test edebilirsiniz.
Dikkat çekmesi için farklı renkler kullanırken, zemin ve yazı renklerini seçerken dikkatli olmak şart.
Bir web sayfasında renklere önemli görevler yüklüyorsanız, önemli linkleri renklerle belirginleştirmek için renkleri kullanıyorsanız, en basiti yazdığınız yazının okunabilmesini istiyorsanız renk seçimlerini doğru yapmanız gerekiyor. Sayfalarda linklerin mavi verilmesinin çok haklı sebepleri var.

Her internet kullanıcısının son model bilgisayarlarla internete girdiğini düşünmek hata olur, web sayfanızdaki renklerin çok yeni olmayan bir bilgisayar taraından nasıl göründüğünü görmek için ekranınızı 256 renk ayarına getirin. Hatta PDA lar da 256 rengi kullanıyorlar.
Seçtiğiniz renklerin kontrastını kontrol etmek isterseniz: http://juicystudio.com/services/colourcontrast.php

16 Nisan 2008 Çarşamba

Usability Kime Yarar?

"Benim usability'le falan alakam olmaz" diyenlerdenseniz aşağıdakilere kulak verin (pardon göz gezdirin).

Bir Usability Hikayesi
Genel müdürünüze sunulacak bir sunum hazırladınız. Üzerinde epey titiz davranıp bir slayttan diğerine geçiş için her slaytta çiçeği böceği tuş gibi kullanıp sunumda başka noktalara ilginin aktığı yönde ilerlemeyi düşündünüz.
Güzel, taa ki sunum için Genel Müdür'ün sekreterini arayana kadar. Genel Müdür'ün siz sunmadan önce sunuma göz atmak isteyeceği neden daha önce aklınıza gelmedi?
Sunumu siz yapacak olsanız nereye tıklayacağınızı bilecektiniz, ama genel müdüre e-mail atınca işler karışacak, adam karman-çorman slaytlar arasında hiçbir şey anlamadığı için sunuma 1-0 mağlup başlayacaksınız. Önünüzde sunumu yollamak için en çok bir saat var.
...
Çözüm basit: tıklanacak öğeler ekrana geldiğinde, diğer herşey hareketini durdursun, sadece o hareketli kalsın.
....
Yok olmadı :( Bu sefer de ekranda uçup duran böceği tıklamak sıkıntı oldu.
O zaman herşey önceki gibi kalsın, tıklanacak öğenin etrafında bir parlama (glow) efekti uygulayıverin.
...
Flash'la hazırlamadık ki bu sunumu!? PowerPoint'in gariban efektlerine talim :(
O zaman çiçek böcek ekrana geldiğinde aniden onu kaybedip tam onun olduğu yere onun etrafında çizgili ya da renkleri değiştirilmiş halini yerleştirin.

Şimdi oldu işte. İlk usability kuralını uygulamanız yarım saat bile sürmedi (tabii sunum kısa birşeyse). Kalan yarım saat içinde boştaki birkaç arkadaşınızı tutup ekran karşısında sizin gözetiminizde ama siz hiç karışmadan sunumu izlemelerini isteyebilirsiniz.

Usability'i birçok kişi (özellikle yazılımla ilgilenenler) boşa zaman kaybettiren, olsa güzel ama işi uzatan bir çaba olarak görürler. Yazılımcılar arasında erkek nüfusun fazla olmasınan kaynaklı olsa gerek, bu yüzden genellikle kozmetik olarak nitelendirilir. Oysa usability genellikle yazılımcıların paçasını kurtarır.

Nasıl mı?
Çalıştığı bankanın ATM'lerinin (Bankamatik) arayüzünü hazırlayan bir arkadaşım güzel bir örnek:
Olay tamamen dip bir konudan kaynaklanıyor. Bankamatik ekranından SSK ödemesi yapmak isteyenler için ödeme miktarıyla sistemde kayıtlı borcun karşılaştırılıp, aynı değilse kişinin devem etmek istemediği soruluyor. Evet cevabı gelirse işleme devam, hayırsa yallah en başa.
Bu kullanıcı tarafında sıkıntılı olacağı gibi, tim gün if-then-else'ler içinde dönüp duran arkadaşımız için de bir sıkıntı. Çünkü bankanın her ekranda bilgilerin tekrar kontrol edilmesi vs. gibi kuralları var.
Uzun sözün kısası usability paçasını kurtarıyor ve bir arkadaşının önerisiyle rakam girişi öncesinde dönem borçları listeleniyor. Kişinin seçtiği borç miktarı rakam girişi kısmına aktarılıyor, üstüne de bir etikete "XX/XX/XXXX tarihli borcunuzun tamamını ödemek istemiyorsanız lütfen aşağıdaki rakamı değiştirin" gibi bir ibare ekleniyor.

Sonuç:
Hem ikiden fazla ekran hazırlamak istemeyen programcı arkadaş fazla mesaiye kalıp kafa patlatmaktan kurtuluyor hem de SSK numarası vs girerken zaten yeterince zorluk atlatmış banka müşterisinin karşısına son bir engel daha çıkmamış oluyor.

15 Nisan 2008 Salı

Microsoft ve Usability

Microsoft ürünlerini piyasa sürmeden önce ve sürdükten sonra onların kullanılabilirliliği ile ilgili ne tür çalışmalar yapıyor hiç merak ettiniz mi? Ben Microsoft ürünlerini kullanırken işimi zorlaştıran bir fonksiyonla karşılaştığımda “ne düşünerek bunu böyle tasarlamışlar acaba, hiç mi test etmemişler, acaba test ettikleri kullanıcılar uzaylı mı?” diye düşünemeden edemiyorum.

Microsoft un kendi sayfasından, yürüttükleri Usability çalışmaları ile ilgili bilgi edinebiliniyor: Bu alandaki çalışmalarının çoğunu laboratuar çalışmaları ile yürütüyorlar, geri kalanı ise alan çalışmaları(site-studies) ile yürütülüyor. Her ay ortalama 900 kullanıcı lab de Microsoft ürünlerini kullanarak test edilmesine yardımcı oluyorlar. Peki hangi ürün için hangi kullanıcının uygun olduğunu nereden biliyorlar? Seattle bölgesinde yaşayan 60.000 kişinin bilgilerini databaselerinde tutuyorlar. Teste katılan kişilere ürünle ilgili başkalarıyla konuşmayacaklarına dair bir kağıt imzalatılıyor, çünkü bunlar daha çok piyasaya sürülmemiş olan ürünler oluyor. Kendisine önceden verilmiş görevleri ürünü kullanarak yapacak olan kullanıcı yüksek sesle düşünmesi için teşvik ediliyor, böylece Usability mühendisi de kullanıcının hareketleri ve sesli düşünceleri ile ilgili notlar tutabiliyor. Sonra bir de online olarak hazırlanmış olan soruları cevaplıyorsunuz, kullanıcı deneyiminizle ilgili.
Laboratuar, resimdeki gibi bir yerleşime sahip.

İzlenen ikinci yöntem kullanıcıyı kendi mekanında ziyaret edip, ürünü kullanırken gözlemlemek. Kullanıcıyı doğal ortamında gözlemlemenin, onların ihtiyaçlarını ve ürün kullanımını etkileyecek çalışma koşullarını anlamak konusunda çok daha etkili olduğunun onlar da farkında.
Microsoft Usability Community tarafından yayınlamış makaleleri okumak isterseniz:
http://www.microsoft.com/usability/publications.mspx

MOCK-UP!


Kullanıcı profilini ve ihtiyaçlarını gözeterek tasarım yapmak hep söylendiği gibi Usability nin sağlanması için en sağlıklı yöntem. Tasarımı son hali ile yaratıp , kullanılabilirlilik testlerini yapmak yerine, prototipler yaratıp, beklentileri ve usability kriterlerini ne kadar karşıladığını test edebiliriz. İlk başlarda Low-Fidelity prototip denilen sistemin nasıl çalıştığına dair fikir veren kağıt üzerindeki çizimler çok işe yarayacaktır. Bir kağıt üzerinde linkleri post-it ler ile belirtebilirsiniz. Ve böylece üzerinde çalıştığınız ürüne devamlı iyileştirebilirsiniz, minimum maliyetle. Kağıt üzerinde yapılan bu prototiplere Mock-Up da deniyor, yani maket, ve dilerseniz Mock-Up ları bir programla yapabiliyorsunuz. Böylece gerçek/ nihai ürüne daha benzer bir prototip yaratabilir, örneğin bir web sayfası prototipinde sayfaların sırasını belirleyebilir, radio-button, drop-down boxları düzgün görünümlü bir şekilde yerleştirebilirsiniz ve tüm yarattığınız sayfaları sırası ile sunum olarak gösterebilir, html e çevirebilirsiniz. Resimde benim yarattığım mock-up örneği var. Demosunu indirmek isterseniz http://mockupscreens.com/
Sonunda kısa bir yazı yazabildim:)

Intranet ve Usability


Özelikle büyük şirketlerde Intranet işlerin yürümesi için vazgeçilmez bir kaynak ve işlerin ne kadar efektif yapıldığını direkt etkiliyor.Intranet Usability sinin sağlanması, çalışanların online işlerini daha hızlı yapmalarını ve dolayısıyla çalışan verimliliğini doğrudan olumlu etkilemektedir. Yapılan araştırmalara göre verimlilik intranet usabilitysinin sağlanması sayesinde 44% artmaktadır( Jakob Niesen).
Bir firma, intranetinin kullanılabilirliliğine yapacağı yatırımla 2.5 milyon dolara yakın tasarruf yapmış olur.Ve bu sadece örnek işler için hesaplanmış bir tutar!

Intranet te dikkat edilmesi gereken Usability kurallarını kısaca ele alacağım bu yazımda:

Intranet bir çok sayfadan oluşuyor, bu sayfalar farklı departmanlara göre bölünmüş olsa da bunların görünümleri ve kullanıcıya verdiği duygu (look &feel) aynı olmalıdır, her sayfada ayrı bir tasarım ile karşılaşmak kullanıcıda oryantasyon bozulmasına yol açar. Yazı fontu, navigasyon yöntemi, grafik dizaynı ve sayfa yapısı tüm sayfalar da mümkün olduğunca tutarlı olmalıdır.

Intranet sayfası internet sayfasından kolayca ayrılabilmelidir ki, kullanıcı girdiği anda şirketin internet/intranet sayfasında olduğunu anlayabilsin.

Intranette hangi bilgilerin sayfa içeriği olarak, hangilerinin dosya olarak( pdf, excel, word...) verildiği belirtilmelidir.
Bir konuyla ilgili bilgi tek bir yerde verilmelidir. Bu bilgiye farklı yerlerden link verilebilir. Böylece kullanıcı bir kaç yerde birden tutulan bilginin hangisinin en güncel olduğunu anlamak için uğraşmaz, içerik yöneticisi ise bilgiyi tüm verildiği noktalarda güncellemek zorunda kalmaz.

Intranette bulduğumuz ve sürekli ulaşmak istediğimiz bir bilgiyi Bookmark olarak işaretlemek isteyebiliriz, fakat işyerimizde her zaman aynı makinadan intranete bağlanmıyor olabiliriz ve Bookmarklar da makineye özgü tutulduğu için başka yerden bağlanınca bunları göremeyiz. Kullanıcının login olmasına izin verir ve bookmarkları online olarak kullanıcı üzerinde tutulursa, kullanıcı bağlandığı her noktadan bunları görebilir.

Firmanın çalışanlarının ve bilgilerinin olduğu listeye her sayadan link verilmelidir. Bu listede isim, soyad, telefon, çalıştığı departman, çalıştığı pozisyon, yöneticisinin adı ve onun profiline link, çalışanın mail bilgileri mutlaka olmalı ve direkt mail atılabilmesi için bir link olmalı ve çalışanın resmi bulunmalıdır. Binada çalışanların yerleşim planı verildiyse masasının yeri işaretlenebilir. Geçmiş iş deneyimleri kısaca verilebilir, örneğin büyük bankalarımızdan biri intranette her çalışanının o bankada işe başlamadan önce nerede ne süreyle ve hangi pozisyonda çalıştığını listeliyor. Büyük firmalarda kişilerin birbiri hakkında fikir sahibi olmasının kısa ve direkt bir yolu...

Çalışanlardan birini aramak istiyorsak, sadece ismine değil, departman, pozisyon, işinin içeriğine göre de arama yapabilmeliyiz.

Eğer firmanın bir kaç binası varsa ve çalışanlar bu binalara da toplantı, çalışma gibi nedenlerle gidiyorlarsa bu binaların her birinin tam adresi, telefonu, binanın resmi, krokisi ve ulaşım imkanarı verilmelidir.

Kullanıcı girişini yaptığı taleplerin hangi aşamada , hangi departmanda olduğunu ve daha hangi aşamalardan geçeceğini görebilmelidir.

Bunlar intranet usability kurallarından sadece bir kaçı. Çalışanların intranet üzerinde hangi görevleri/işleri yerine getireceği, çalışma şekilleri ve beklentileri analiz edilmeli ve intranet sayfaları bu şekilde tasarlanmalıdır.Kullanıcı neyi nerede bulabieceğini bilmeli, zaman kaybetmemeli, intraneti verimli şekilde kullanabilmeli, her bilgi için bakacağı noktayı bilmeli ve intranetteki linkler arasında yolunu bulabilmelidir.

8 Nisan 2008 Salı

Weblog Usability-II

Blog diyip küçümsememek lazım! İntranetlerde de etkin bir şekilde kullanılabiliyorlar.IBM in intranetinde kullandığı bloglar, firmayı 2006 yılının en başarılı 10 intraneti arasında soktu.
Kaldığım yerden devam ediyorum bloglar için geçerli olan usability kurallarına.

6) Yazılarınızı sadece yazılma tarihlerine göre sıralamayın, konularına göre de gruplara ayırın. Maksimum 20 kategoriniz olsun. Bir yazının altına gerçekten ait olduğu kategoriyi yazın, taglerle doldurmayın.
7)Okuyucularınız hangi sıklıkta yazılarınızın eklendiğine dair bir fikir sahibi olmalılar, örneğin bir süre boyunca her gün yazı girip, sonra ayda bir yazı girmeye başlarsanız, bu kullanıcılar üzerine olumsuz etki yaratacaktır ve okuyucularınızın bir kısmını kaybetmeniz çok muhtemeldir. Genellikle en iyi olan günlk update dir, ondan sonra haftalık ve aylık düzenli girişler geliyor. Yazacak bir şeyiniz yoksa sadece yazmış olmak için yazı yollamayın, bu da sonuçta siberalemde bir tür kirliliğe yol açıyor.
8) bir konu üzerine uzmanlaşmış/yoğunlaşmış olan logların okuyucu kitleleri her zaman aradığını bulmak isteyen, boşuna harcayacağı zamanı olmayan, yoğun insanlardır. Bu yüzden ondan bundan şundan yazmak yerine, belli bir alan üzerine yoğunlaşırsanız, özellikle B2B için, hedef kitleye ulaşmanız daha muhtemeldir.
9) Altına imzanızı attığınız her yazının sizin için bir referans olduğunu unutmayın, özellikle profesyonel olarak çalıştığınız alanda blog yazıyorsanız, adınızı internette aratan biri yazılarınızla karşılaşacak ve sizin hakkınızda fikir sahibi olacaktır.
10) Bu kurala benim de en yakın zamanda uymam gerekiyor: blogspot, typead ile biten blog isimleri profesyonel iş yaşamında aol.com, gmail, yahoo, hotmail gibi bir mail hesabı ile çalışmaya benziyor, daha az ciddiyet duygusu uyandırması mümkün. Yanlış anlaşılmasın: benim de bunların hepsinden mail hesabım var. Bu ön yargı gibi gelebilir size, ama unutmayın ki internet dünyasında işler çok hızlı yürüyor, izlenimler bile bir kaç saniyede ediniliyor. Bu kuralı uygulamak izleyenler için Wordpress adlı Açık Kaynaklı Blog içerik yönetimi yazılımını öneriyorum. Bir çok özelliği var ve türkçe olarak da kurabiliyorsunuz.

Dönüp de bu 10 kurala baktığımda, bu kuralların kullanıcının blogdaki deneyimine pozitif katkı sağlamak yanında, blog sahibine de bir o kadar katkı sağlayan yanları olduğunu görüyorum.

11. inci kuralı da ben ekliyorum: yazdığınız yazıların yazılım şekline, dilbilgisi ve noktalama işaretlerine dikkat edin. Konuşur gibi yazmak isteyebilirsiniz, yazılarınız daha akıcı olsun diye, ama bu da anlaşılması zor yazılar yazmanıza yol açabilir. Kullanıcı kitlenizin kullandığınız spesifik kelimeleri bilmeme ihtimaline karşın ya jargondan kaçının ya da kullanacağınız bu kelimelerin açıklamasını yazının başında bir yerde yapın ve ondan sonra o kelimeleri kullanın.

Blog dünyasında fark yaratmak ve düzenli okuyuculara sahip olmak için bu 10 altın kuralı uygulamakta fayda var.

7 Nisan 2008 Pazartesi

Weblog Usability-I


Webloglar internet üzerinde, düzenli bir şekilde bilgiyi paylaşmanın en kolay yollarından biri, çünkü özel bir yazılım bilgisi gerektirmiyor, yazınızı yazıyorsunuz, fontları ayarıyor isterseniz resim de ekleyerek Blogosphere e salıyorsunuz:) Bu sayede web dizaynı yapmanın zorluklarından kurtuluyorsunuz. Aileniz, arkadaşlarınıza hitab eden bir bog yazıyorsanız hiç sorun yok, ama bir kitleye ulaşmak istiyorsanız işler değişiyor, o zaman Usability kuralları tekrar gündeme geliyor. Nedir bu bloglarda olabilecek Usability problemleri. Jacob Nielsen yazmış gene:)

1)Yazıların belli bir kişi tarafından yazıldığını bilmek okuyucularda daha az güven uyandırıyor. Blog sahibi kendisiyle ilgili bilgi verip, blogun amacını ve nereden yola çıkılarak blogu hazırladığını anlatırsa okuyucular da kimin yazılarını okudukları ve yazarın konu üzerine ne kadar bilgi/deneyim sahibi olduğunu bilirler.

2)Yazarın bloga resmini koyması onun ile okuyucuları arasında daha gerçek bir ilişki oluşturuyor. Yüzler isimlerden daha iyi hatırlandığı için, bu blog yazdığınız alanda tanınmak için bu bir avantaj.

3)Yazı ile alakası olmayan başlıklar koymamak lazım. İnsanlar başlıkların genelde ilk 3-4 kelimesini okuyup, devamını okumaya buna göre karar veriyorlar. Büyük harf kullanılması da önerilmiyor, kullanıcıda bağırılıyormuş gibi bir etki bırakıyor ve okumayı %10 yavaşlatıyor.

4)Verdiğiniz linklerin nereye gittiği ile ilgili bilgi vermeyi ihmal etmeyin. İnternette herkesin zamanı çok değerli, linkler arasında boşuna boşuna dolanıp durmayı kimse istemez. Başka yazarlardan bahsederken sadece ön isim kullanmayın. Jakob Nielsen dan bahsederlen sadece Jakob demek gibi...

5)Eski yazılarınıza linkler verin. Okuyucuların arşivlere girip gezinmesi yerine sizin doğru yönlendirmelerinizle onların ilgisini çekecek yazılarınıza gitmelerini sağlarsınız.

Çok uzun bir yazı olsun ve okuyanı boğsun istemiyorum, dikkat edilmesi gereken 5 tane daha usability kuralı var. Onları da bir sonraki yazımda yazacağım.

1 Nisan 2008 Salı

Web Accesibility Testing Tool- 508ita

Accesibility yani ulaşılabilirlilik, Usability nin kardeş konularından, dizayn sırasında ulaşılabilirliliği ne kadar sağlayacağınız kullanıcılarınızla çok alakalı. Renk körü ya da görme engelli insanların da web sayfasından, bu tür sorunları olmayan kullanıcılarınız kadar faydalanmalarını istiyorsanız ulaşılabilirlilik kurallarına uyarak tasarım yapmanız gerekiyor.Bu yazıların büyüklüğü, seçilen renklerin okunabilirliliği gibi detayları kapsıyor.

Tasarladığınız web sayfalarının erişilebilir olup olmadığını online olarak test etmek ve iyileştirmk için tavsiyeler almak isterseniz http://www.508ita.com adresini bir ziyaret edin derim. 100 üzerinden bir puan alıyorsunuz ve iyileştirek için neler yapabileceğiniz tek tek yazılıyor.

Bunun dışında iki güzel hizmetleri daha var: Color Checker ile, ön- ve arkaplan rengi olarak seçtiğiniz iki rengin birbiri ile parlaklık ve kontrast uyumu hakkında dolu dolu bir yorum alıyorsunuz; ikinci araçta ise seçtiğiniz renk ile web ortamında en uyumlu kullanabileceğiniz renk ile ilgili tavsiye alıyorsunuz.